O Maç!

 Medya (yapısı gereği belki de kaçınılmaz olarak) büyük değişimleri, usul usul gelişim yönünde atılan adımlar, yavaş geçişler ve dönüşüm felsefesi üzerinden anlatmak yerine dönüm noktaları üzerinden anlatmayı sever.

1994 Amerika ‘da bütün bir turnuvayı harika oynayan Baggio’nun finale kadar oynadığı müthiş oyun yerine kaçırdığı penaltı ile anılması bundandır. Baggio’nun kişiliği, karakteri sonraki yaşantısı, konuyla ilgili verdiği demeçler, fikirleri hep arka plana atılır ve manşet şöyle atılır; “Her gece o penaltıyı kullanıyorum gol oluyor ama orada olmadı.” Sanki Baggio’nun tüm hayatı o geceden ibaretmiş gibi. Bir oyuncunun, bir kulübün veya bir takımın kaderini değiştiren; Tanrı’nın eli, Zidane’nın kafası, Nihat’ın son dakika golü, Selçuk’un frikiki, Neuchatel Xamax maçı gibi onlarca yerel ve global “o an” veya “o maç” saymamız mümkün. Barselona yakın tarihinden de birkaç tane böyle dönüm noktasından bahsedilebilir. Hemen herkesin belki de Barselona dönüm noktası deyince ilk aklına gelen meşhur “Koeman frikiği” de bunlardan biri… 1992 Londra’da uzatmaya giden maçta Sampdoria’ya çok uzaklardan attığı frikik, Barselona tarihini değiştiren gol olarak anılır. 2009 Bernabeu’da Real Madrid’e karşı alınan 6–2 galibiyet de bir diğer dönüm noktasıdır. Hatta ve hatta (kanımca pek başarılı bir kitap olmasa da) popüler Pep Guardiola biyografilerindne birinin yazarı olan Miguel Angel Violan bir adım ileri giderek 6–2 ‘lik deplasman galibiyetini yaşayan kişileri “6–2 nesli” olarak ilan eder.

Yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için hemen belirteyim bu bütün “o an” veya “o maç” ları eleştirmeye, aslında çok da önemli olmadıklarını söylemeye çalışmıyorum. Ancak durumu bu dönüm noktaları üzerinden okumanın o noktaya kadar olanları gözden kaçırmamıza neden olması tehlikesinden kaçınmaya çalışıyorum. 1992 Koeman frikiğine çok yoğunlaşırsak o takımın 3–4 yıldır Cruyff önderliğinde gösterdiği gelişimi kaçırabiliriz. Koeman frikiğinden önceki sene uzun bir aradan sonra gelen La Liga şampiyonluğunu ve ondan da bir yıl önceki Copa del Rey’i unutmamak gerek. “6–2 nesli” jenerik tanımlamasının büyülü ifadesi, Pep’in makine gibi işleyen takımının oyunun temel ilkelerini nasıl da değiştirdiği üzerine yapılacak analizi sığ bırakmamalı.

Ve Barselona tarihinin dönüm noktalarından birini bu seneki şampiyonlar ligi serüveninde yaşadı. Bayern Münih-Barcelona maçı başlar başlamaz, oynanan oyun, takımların yapısı ve sitili ve Bayern Münih’in hocası Hans-Dieter Flick’in Almanya Milli Takımı’nda Löw’ün yardımcılığını yapmış olması (ki Brezilya maçında kulübede o yoktu) hemen akıllara meşhur Almanya — Brezilya maçını getirdi. Gerçekten goller, kazanan takımın rahat oyunu, kaybedenin ise karşılık veremeyecek haldeki görüntüsü 6 yıl sonra aynı maçı izliyoruz izlenimi doğurdu ve skor da benzer şekilde oluştu. Sahaya çıkan kadronun bazıları geçmişin başarıları ile hülyalara dalmış, bazıları ise Barselona’da nasıl oynadığının farkında bile değildi. İlk yarı biraz Frenkie De Jong maçın bazı anlarında Messi karşılık vermeye çalışsa da oyuncuların çoğu durumu kabullenmiş görüntüdeydi.

Bu seneki Bayern Münih-Barcelona maçı tarih boyunca “o maç”lardan biri olarak anılacak ancak biz yine de işin arka planını ve kulübü bu noktaya getiren süreci kaçırmayalım. Değişen oyuna adapte olamayan, çözümü teknik direktör değişiklikleri ve pahalı transferlerde arayan, yönetim, teknik kadro, oyuncu grubu arasındaki iç karışıklıkları ayyuka çıkan, alt yapısı ile övünen ama uzun yıllardır La Masia’dan oyuna etki edecek tek bir öz evlat çıkaramayan, süper yıldızının mutsuzluğu her hareketinden belli olan Barselona, kulübü buraya getiren süreci ve etmenleri iyi okumalı. Bu durum bütün yönleri ile okunamaz ve çözümler getirilemez ise Mes Que Un Club için gelecek pek de iyi görünmüyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bilet Transferi Üzerine Bir Fikir

Une Equipe, Une Famille, Une Herrera!

Trabzonspor'un Mali Durumu Üzerine