Kayıtlar

Şubat, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kirli Oyun: 1978 Dünya Kupası

Resim
Şike, teşvik, siyaset, mafya ve zaman zaman bu güzel oyunu kirleten diğer bütün her şeyi keşke bir anda futbolun içinden silip atabilsek ama ne mümkün… 1978’de Arjantin’de organize edilen Dünya Kupası, işte bütün bu olumsuz etmenlerin bir araya geldiği bir turnuva olarak hafızalara kazındı. En azından bu yönde iddiaların ardı arkası kesilmedi diyebiliriz... Bir başka yazıda değinmek üzere Arjantin milli takımının tarihi performansına bir yana bırakalım ancak burada belirtmekte fayda var ki 1978’e kadar Dünya Kupası organizasyonlarda Arjantin milli takımı pek de başarılı bir görüntü çizememişti. 1966 yılında İngiltere'de, turnuvanın 1978’de Arjantin’de oynanmasına karar verilmişti. Turnuva logosu ise Arjantin’in simge isimlerinden Juan Peron ’un halkı selamlama fotoğrafından esinlenerek yapılmıştı. Juan Peron halk arasında özellikle işçi sınıf nezdinde popüler bir figürdü ki ikinci eşi en az onun kadar belki ondan bile popüler olan Eva Perondu 1 . Öte yandan hesapta olmayan bir şey ...

Une Equipe, Une Famille, Une Herrera!

Resim
Bugün 9 Kasım, Helenio Herrera’nın ölüm yıl dönümü. 23 yıl önce aramızdan ayrılan büyük futbol adamının anısına biraz kendisinden ve futbola kattıklarından bahsetmek gerek diye düşünüyorum. Herrera, göçmen bir ailenin çocuğu olarak 1910 yılında Buenos Aires’ta dünyaya geldi. Babası İspanya’dan Arjantin’e gelmiş bir göçmendi ve Herrera da aslen Arjantili olmasa da onu kirli yüzlü meleklerden* biri olarak anmak bana daha uygun geliyor her nedense… Herrera, İspanyol ebeveynlere sahip, Arjantin doğumlu, en büyük başarılarını İtalya’da kazanmış bir Fransız vatandaşıydı. Fazlasıyla karışık değil mi? Aynı onun yaşamı ve kariyeri gibi… Herrera’nın babası bir anarşisttir ve Herrera 4 yaşındayken babası ailesini de yanına alarak (kaçarak) Fas’a yerleşir. Herrera burada henüz çocukken yaşadığı bir hastalık sonucu ölümden döner. Casablanca’da futbol oynarken keşfedilen Herrera çok da parlak olmayan bir oyunculuk serüveni geçirir. Üstelik yirmili yaşların ortasında yaşadığı diz sakatlığı da cabası…...

Oyuncu Değişikliği Konusu Üzerine

Resim
 Futbol üzerine düşünürken, zaman zaman hangi kuralların nasıl değişebileceği üzerine bazı fikirler geliyor aklıma… Görebildiğim kadarıyla futbol, dünyada popülerliğini yavaş yavaş kaybetmeye başlayan bir spordu ve pandemi kriziyle beraber bu durum daha da hız kazandı. Futbolun en popüler spor olması özelliğini kaybetmemesi için tepeden tırnağa her yönde bazı değişikliklere gidilmesi gerekiyor. Ben bu yazıda oyuncu değişikliği konusu üzerine yapılabilecek düzenlemeler ile ilgili fikirlerimi sunacağım. Şayet sizlerin de önereceğiniz fikirler var ise yorumlarda okumak isterim. Öncelikle geçen sene covid olayı nedeniyle alınan 5 oyuncu değişikliği kararının, covid konusunda nasıl bir yaraya merhem olacağını çok da anlamamakla beraber oyuncu değişikliği konusunda bazı düzenlemelerin yapılmasının zamanı geldi de geçiyor. Dediğim gibi 5 oyuncu değişikliği hakkının covid ile gelmesi konusu bence oldukça anlamsız, yani pandemi ortamında oyuncu değişikliği sayısında artış yapmanın nasıl bir...

Türkiye'nin En Değerli Kulübü...

Resim
 Bu yazıyı Sercan H.’nin şu tweeti üzerine yazmaya karar verdim: “Fenerbahçe'nin Borsa İstanbul'da değeri 3 milyar lirayı aştı. Ağustos ayında yaklaşık yüzde 90'lık bir artışla yatırımcısının yüzünü güldürdü. Fenerbahçe, 3 milyar TL'yi aşarak Türk futbol tarihinin en değerli kulübü olmayı da başardı.”   Bu ileti iyi niyetle yazılmış olabilir ama yanıltıcı ve yatırımcıyı yönlendirici bir iletiye dönüşebilir. Zira atılan tweetin altı, “ daha da yükselir mi? ”,  “ acaba bu fiyattan alsak mı? ” yazanlarla dolu… Hali hazırda finansal okuryazarlık konusunda sınıfta kaldığı oldukça belli olan ülkemiz insanının, bu tip yanlış yönlendirmeler ile yanlış kararlar verebilmesi ve elindeki üç beş kuruşu da borsada çarçur etmesi olasılığı oldukça yüksek. Zira alttaki resimde görebileceğiniz gibi tweetin atıldığı 2 Eylül tarihinde 30 TL olan Fenerbahçe hissesi 7-8 gün içerisinde neredeyse iki katına çıkıyor. Peki, sonra ne oluyor (büyük hacimli kırmızı muma dikkat). Borsada bu hissede...

Futbolun Tarihi Üzerine -Bölüm 3-

Resim
Son yazıyı katenaçyonun yükselişi ile bitirmiştik (okumak için   tıklayınız) .  Kaldığımız yerden devam edelim. Karl Rappan, Gipo Viani, Rocco derken iyiden iyiye mükemmelleşen sisteme son halini, Inter ile müthiş başarılar yakalayan Helenio Herrera veriyor. Herrera 5-3-2 diziliminde 5’li defansın beklerinden birini, çift yönlü ve çoğunlukla hücum bölgesine destek veren bir görevlendirme ile oynatırken, kalan 4’lü savunmayı iki parçaya bölerek her parçada zaman zaman yer değiştiren birer süpürücü görevlendirmişti. 1960-1968 yılları arasında Inter’i çalıştıran Herrera’nın takımı Il Grande Inter (yani Büyük Inter) olarak adlandırılmaktaydı. Onun zamanında Inter alınmadık kupa bırakmamıştı. Kuşkusuz kendisi için ileride ayrı bir yazı yazacağım ama şimdilik Il Mago (Büyücü) lakaplı Herrera ile ilgili şu ufak anektodu da buraya bırakayım. Il Grande Inter’in önemli oyuncularından İngiliz Garry Hitchens , takımdan ayrılışını şöyle tanımlamış; “Adeta lanet bir ordudan ayrılmak gibiyd...

Futbolun Tarihi Üzerine -Bölüm 2-

Resim
Geçen hafta futbolun ilk dizilimleri ve farklı taktiklere kısaca değinmiştik, kaldığımız yerden devam ediyoruz. Önceki yazıyı okumak için tıklayabilirsiniz. 1-2-7 ve 2-3-5 gibi dizilimler futbolun temel sistemleri iken Güney Amerika’da bu dizilimler evrilmeye başlıyor.  Diyagonal sistem olarak adlandırılan sistemin örnekleri olan 1941 Fluminense ’si ve 1942 Flamingo ’sunun dizilimlerini aşağıda görebilirsiniz: Daha önce değindiğimiz gibi İngilizler futbolun (kendilerince) doğruları açısından da oldukça katılar. Üstelik Güney Amerikalılar ile İngilizler arasındaki düşünce farkı yalnızca dizilim açısından değil taraflar arasında tamamen taban tabana zıt bir futbol anlayışları var denebilir. Bu zıtlık Mazzoni tarafından 1949’daki bir yazısında gayet güzel izah edilmiş: Futbol İngilizler için atletik bir alıştırma, Brezilya içinse bir oyundur. İngiliz üst üste üç çalım atan bir oyuncuyu bir nüans olarak görürken, Brezilyalı ise onu bir virtüöz olarak değerlendirir. İngiliz Futbolu, iyi...

Futbolun Tarihi Üzerine -Bölüm 1-

Resim
Hafta içinde, futbol üzerine yazılmış bazı kitaplar üzerine bir şeyler konuştuk arkadaşlarla... Ben de bu yazıda çok sevdiğim ve futbol ile ilgilenen herkese önerdiğim; Jonathan Wilson ’ın yazdığı “ Futbol Taktikleri Tarihi, 1-2-7’den Tiki-Taka ve Ötesine” isimli kitaptan, ilginç bulduğum bazı kısımları sizlerle paylaşmaya karar verdim. Üç parça halinde olacak bu yazı serisi ve elbette -belirtmeme bile gerek yok ama- kitabın içeriği burada değindiğim konulardan çok ama çok daha zengin. Mutlaka okuyun derim. Başlayalım… Futbol müsabakalarında kaleciler başlangıçta takımdaki diğer oyuncularla aynı formaları giyiyor ve ilginç gelecek ama sahanın her yerinde el ile oynama hakları var. Ancak, Sunderland kalecisi Richmond Roose maçlarda, orta sahaya kadar eli ile topu sektirerek getirmeye başlayınca, bu durum yayılmasın diye 1912'de sadece ceza sahası içinde el ile oynama kuralı getiriliyor. Futbolun beşiği hepimizin bildiğimiz gibi İngiltere. Ticaret yaptıkları ülkelerde müsabakalar dü...

İÇİNİZDEKİ İRLANDALI!

Resim
 Malumunuz, önceki hafta içi futbol takımlarımız için Avrupa mesaisi vardı. Yarışmaya başlayan tüm takımlarımız Ekim ayını göremeden Avrupa’dan elendi. Şu an Avrupa’da yoluna devam eden yalnızca iki takımımız (Başakşehir FK ve Sivasspor) var ve onlar da henüz maça çıkmadıkları için hala oradalar… Uzun zamandır Avrupa arenasına çıkan takımlarımızı desteklemiyorum. Şahsen Roserborg – Alanyaspor maçını izlerken kendi ülkemizden bir takıma karşı hiçbir olumlu hissiyat içinde olmadığımı fark ettim. Bu durum da bu tip bir yazıyı yazmaya kararıma ön ayak oldu. Bu hissizliğin nedenlerini bazı başlıklarda toplamaya çalıştım. Buyurun; 1-Türkiye’deki rekabet ortamındaki adaletsizlik: Türkiye Futbol Ligi kim ne derse desin, İstanbul’daki zaman zaman el değiştiren bir takım zümrelerin para, itibar ve başarı kazanması üzerine kurgulanmış bir lig. Türkiye’nin geri kalanında, güçten yana olmaktan keyif alan milyonlarca taraftar da belki de hiç gitmedikleri şehrin takımlarını (fanatizm seviyesinde)...

Kulüpler, Kulüplerimiz...

Resim
Bir önceki yazıda borsa özelinde bir iki temel kavrama ve Türkiye’de borsada yer alan spor kulüpleri ile ilgili bazı konulara değinmiştik. Okumak isterseniz buradan ulaşabilirsiniz. ( t ıklayınız ) O yazının devamı olarak planladığım bu yazıda kulüpler özelinde finansal durumlara genel bir bakış atacağız. Öncelikle borsada bir şirketin hissesini almanın ne demek olduğunu anlayalım. Bir şirketin hissesini alarak yatırım yapmak döviz, altın, gümüş, vb. bir emtia almaktan farklı olarak, bir oluşuma ortak olmak anlamını taşır. Siz çok küçük bir pay dahi olsa bir şirkete ortak olmuş olursunuz. Örneğin, Galatasaray %39’u halka açık bir şirkettir ve bu halka açıklık borsada 540 milyon lot hisse ile temsil edilir. Yani siz bugün değeri 4,5 TL olan 1 lot Galatasaray hissesi aldığınız da şirketin halka açık kısmının kabaca 500 milyonda 1’ine sahip olursunuz. Yani takımın 500 milyonda 1’i sizindir. (Kulağa hoş geliyor değil miJ)  Her ne kadar batıdaki örneklerde sıklıkla görülmekle birlikte ...

Ah Ulan Sarı!

Resim
 90'lı yılların ortalarıydı, tam zamanını hatırlamamakla beraber Türkiye’ye kış gelmek üzereydi, Ankara’ya ise çoktan gelmişti. Yılın son aylarından biri ve bir maça gitmeye karar vermiştik Özcan ile. Özcan’ın abisi onu birkaç defa maça götürmüşmüş, Özcan biliyor buraları, anlatıyordu uzun uzun abisinden dinlediklerini. Gecekondu diye bir taraftar grubu varmış, tribünü onlar yönetirmiş, onları da Ali İmdat. Bir de Nostalji diye bir başka grup; bunlar ise yaşça büyük eski taraftarlardan oluşurmuş maçların ikinci yarısının ortalarına doğru ayağa kalkarmış bu ufak grup ve kısa süre yaptıkları tezahürat esnasında tüm stat susarmış. Sonra curcuna devam… İşte böyle sevgili dostlar, sizlere karşı her zaman dürüst olmamış olsam alengirli, kahramanlıkla dolu, kavganın spor niyetine edildiği bir tribün anısına dönüştürebilirdim bu yazıyı… Ama hayır gerçekleri hak ediyorsunuz siz... Özcanla kale arkasından aldık biletlerimizi, stat kapısından içeri süzüldük. Açık tribün kısmen dolu, rakibe ay...

Nedir Bu Trabzonspor Token?

Resim
 Trabzonspor bugün TRA$ yani Trabzonspor Token’ın 22 Eylül itibariyle halka satışının gerçekleştirileceğini duyurdu. Trabzonspor, sanırım Galatasaray’ın ardından Türkiye’de taraftar tokeni çıkaran ikinci takım oldu.  Peki nedir bu token? Ne işe yarar? Kulüp(ler) için nasıl kullanılırsa yararlı olur? Çok fazla teknik detaya girmeden değerlendirelim. Her ne kadar bazı haber siteleri haberi "Trabzonspor kripto para çıkarıyor" olarak verse de kripto paralar yani kısa  coinler ile tokenler arasında önemli farklar var. Coinlerin kendilerine ait blok zincir sistemleri varken, tokenler blok zincir sistemleri üzerinde çalışan yapıdadırlar. Bununla beraber ve daha önemlisi coinlerin birbirlerine göre ve dolar, euro, vb. klasik para birimlerine göre pariteleri hatta borsaları vardır. Yani tamamen bir para birimi gibi işlem görürler, işlevlerine göre (ve elbette talebe göre) değer kazanabilir veya kaybedebilirler. Ancak tokenlar belirli platformlar üzerinde vardırlar ve değerleri y...

O Maç!

Resim
 Medya (yapısı gereği belki de kaçınılmaz olarak) büyük değişimleri, usul usul gelişim yönünde atılan adımlar, yavaş geçişler ve dönüşüm felsefesi üzerinden anlatmak yerine dönüm noktaları üzerinden anlatmayı sever. 1994 Amerika ‘da bütün bir turnuvayı harika oynayan Baggio ’nun finale kadar oynadığı müthiş oyun yerine kaçırdığı penaltı ile anılması bundandır. Baggio’nun kişiliği, karakteri sonraki yaşantısı, konuyla ilgili verdiği demeçler, fikirleri hep arka plana atılır ve manşet şöyle atılır; “Her gece o penaltıyı kullanıyorum gol oluyor ama orada olmadı.” Sanki Baggio’nun tüm hayatı o geceden ibaretmiş gibi. Bir oyuncunun, bir kulübün veya bir takımın kaderini değiştiren; Tanrı’nın eli , Zidane’nın kafası , Nihat’ın son dakika golü , Selçuk’un frikiki , Neuchatel Xamax maçı gibi onlarca yerel ve global “o an” veya “o maç” saymamız mümkün. Barselona yakın tarihinden de birkaç tane böyle dönüm noktasından bahsedilebilir. Hemen herkesin belki de Barselona dönüm noktası deyince i...

Raumdeuter: Boşluk Bulucu

Resim
 Tarihler 3 Mart 2010’u gösterirken o tarihten tam 4 ay sonra resmi bir maçta hem de dünya kupası çeyrek final ayağında karşılaşacak olmalarından habersiz olan Almanya ve Arjantin milli takımları dostluk mücadelesi için sahaya çıktılar. Her iki takımın da kadrosundaki oyuncular için klasik bir dostluk maçı havasında oynanması kesin olan bu maç, kadrodaki bir oyuncu için oldukça önemli bir karşılaşmaydı. Kendisi için heyecan verici olacağını ve yıllarca hatırlayacağını düşündüğü bu başlangıç, Maradona’nın yarattığı gerilim ile birlikte genç oyuncu için mutsuz ve anlamsız bir geceye dönüşmüştü. Maradona diğer takımın antrenörünün basın konferansına neden katılmadığını anlayamadığını ve bu oyuncu ile birlikte basın açıklaması yapmayacağını belirtmişti. Reddit’den bir kullanıcının İngilizce'ye çevirisine göre konuşulanlar şu şekilde: Maradona:   Bu ikisi kim Yetkili:   Oyuncu ve basın sözcüsü… Sizi içtenlikle selamlıyoruz Bay Maradona lütfen konuşmanıza başlayınız. Maradona:...